18 Şubat 2014 Salı

Hümanizm ve Issız Ayılar


Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde bir haber gündemimize bomba gibi düştü: Siirt’te yaşanan kitlesel tecavüz olayları. İnsanlaşamamış hayvanlarımız bir kez daha “Oha!” dedirtti bize. Bu konu hakkında FriendFeed’de dönen tartışmaları okumuştum. Bir arkadaş suçluların idam edilmesi gerektiğini söylemiş. Diğeri de buna karşılık idamın hümanistlikle ilgisinin olmadığını bu yüzden idama karşı olduğunu belirtmişti. Acaba kendisinin başına böyle bir olay gelseydi hala hümanizmi savunmaya devam eder miydi? Bırak nefsini dizginlemeyi, daha onu tanıyamamış insan görünümlü hayvanlara hümanistçe yaklaşmak, insan gibi insanlara zulüm demektir.Yaşanılır bir dünya için “önce adalet, sonra hümanizm” demeli.

17 Şubat 2014 Pazartesi

Doğal Akvaryum

Muğla Akyaka'da nehrin denize karıştığı Kadın Azmağı'nda tekne gezintisi



4 Şubat 2014 Salı

Kalbim Kış Köşesi

 

Kış benim mevsimim. Soğuk, ayaz, kar, yağmur, çamur beni kendime getiriyor. Genelde sevilmez kış. Herkes yağmurdan kaçar. Soğukta dışarıda kimseyi göremezsiniz, görseniz bile içeriye girmek için can atıyordur. Çünkü soğuk kemiğe işler, acıtır. Bir de kış ölümü hatırlatır insana çaktırmadan; ondan sevilmez galiba, dışarıda çıt çıkmaz, hayat durmuştur sanki. İnsanlar evlerinde pineklemektedir. Dondurucu soğuk; yalan sözleri, sahte gülümseyişleri, taş kalpleri evlerine hapsetmiştir. Dışarıda onlara rastlamadan gönül rahatlığıyla kafamı dinleyebilirim.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Vaka-i Halka


Evlilik niyetiyle görüştüğüm bir kız vardı. 2 hafta boş şeyler konuştuktan sonra sadede geldi. Bana eskiden beri hayali olan nişan yüzüğünden bahsetti. Kendisi tektaş sevmiyormuş. Tektaşı herkes takıyormuş, onunki farklı olmalıymış. Ve bana yukarıda gördüğünüz boru değerindeki pırlanta yüzüğün linkini gönderdi. Bir müddet düşündükten sonra kendisiyle yapamayacağımı söyledim.

26 Ocak 2014 Pazar

Modern Kadın

 

"Modern Kadın nedir?" dedim kendi kendime, aşağıdakiler geldi aklıma:

21 Ocak 2014 Salı

Siyah Beyaz Hatıralar


Eskiden fanatik Beşiktaşlı biri olarak yıllardır futbolu takip etmem. Eskiden dediğim ilkokul yıllarında kaldı. Gordon Milne ve talebeleri muhteşem üçlü Metin, Ali, Feyyaz zamanları yani. Öyle bir bağlıydım ki takım yenilince ağlardım o derece. Çocukluk işte. Sonra donuk bakışlı gülmeyen adam Gordon Milne gitti takımda yavşamalar başladı. Asıl kırılma noktası ise efsane başkan Süleyman Seba’nın gidişiydi. Ondan sonra Beşiktaş pek tat vermedi açıkçası oynadığı futbolla. Dönem dönem iyi oynasa da genelde o eski fırtınalı günlerdeki tadı alamadım. Örneğin, Lucescu ile 2003’teki 100. yıl şampiyonluğunda bile oynanan futbol pek içime sinmemişti. Zaten genelde şampiyon olan takım çok iyi olduğu için değil diğer büyükler kötü durumda olduğu için şampiyon oluyor.  Belki de bu yüzden soğudum takımdan ve futboldan. Ama daha çok bizim ligin kalitesi etkili sanırım. Beşiktaş iyi olsa kaç yazar ki.

20 Ocak 2014 Pazartesi

Tetrika

Okul yıllarında Visual Basic'te yazdığım Tetris oyunu
İndirmek için Tıklayın

19 Ocak 2014 Pazar

Baskı


İnsanların günlük hayatta maruz kaldıkları toplumsal baskılar kuruyemişler üzerinden anlatılmaya çalışıldı. Kase, toplumun çeşitli katmanlarını (mahalle, okul, işyeri, ülke vb.), kuruyemişler ise bireyleri temsil ediyor.

(Film, 2013'te AB Türkiye Delegasyonu'nun düzenlediği İnsan Hakları Online Video Yarışması'nda finale kalmıştır.)

7 Kelime


İngilizce kelime bilgisine katkıda bulunmak için yazdığım bir programdır.
En yaygın kullanılan 3600 civarı kelimeyi içerir.

Yarış Atları


Sene 2011. Mini mini birler okuma-yazma öğrenir öğrenmez kocaman çantalarını test kitaplarıyla doldurur olmuş. Benim zamanımdaki üniversite yarışı ilköğretim seviyesine inmiş. İlköğretim son sınıfta ben hiçbir sınava girmemiştim. Direk düz liseden devam ederek rahatça iyi bir üniversiteyi kazanabilmiştim. Ama şimdi iyi bir üniversite için iyi bir lise şart olmuş. Artık elemeler daha erken yapılıyor. Bu yüzden iyi bir liseye kapak atmak için canla başla yarışır olmuş çocuklar.

18 Ocak 2014 Cumartesi

Yazın Yaylaya Kaçılır

 

Yıl 2010, aylardan temmuz ve Aydın’da bunaltıcı bir yaz mevsimi daha. Hele benim gibi sıcakta aşırı terleyenler için tam bir işkencedir yazları Aydın’da durmak. İyi ki Adana, Mersin ya da Antalya’da falan yaşamıyorum. Oralar, yazları çok daha beter. Eşimle serinleyip kafa dağıtırız dedik ve çok küçükken ailemle gittiğim, hayal meyal hatırladığım Gölcük Yaylasına gitmeye karar verdik. Gölcük, İzmir’in şirin ilçesi Ödemiş’e 28 km uzaklıkta, volkanik göle sahip bir yayla köyü. Rakımı 1050 metre civarında. Yeşilliklerin içinden, dağı tırmanarak, keskin virajları dönerek ulaşıyorsunuz Gölcük’e. Uzunca tırmanışın ardından yeşilin arasındaki krater gölünü görünce insanın bütün yorgunluğu diniyor.

Robotlaşan Ehl-i Cemaat


Bildiğiniz gibi din adına birçok farklı grup mevcut ülkemizde. Bazıları dernek, vakıf, tarikat vb. isimler alsalar da bu yazıda hepsini birden “cemaat” adı altında zikredeceğim. Bu cemaatlerin ortak amacı; Allah rızası için bir takım çalışmalar (insanları dini konularda bilinçlendirme, fakirlere yardım, hayır hasenat vb.) yapmak diye özetlenebilir. Tabi bilmediğim farklı amaçları olanlar da vardır kim bilir. Onlar zaten bizi ilgilendirmez.

Benim bu yazıyı yazmama sebep olan konu ise bu cemaatlerin (iyilere lafımız yok) insanların beyinlerine vermeleri. İstismar her alanda olduğu gibi din alanında da almış başını gidiyor. Belki de en fazla istismar yaşanan alan din. Bugün yapılanlara bakıyorum da hep aklıma şu söz geliyor: “Din, kitlelerin afyonudur”. Neler yaşanıyor derseniz ben kendi gördüklerimi sıralayayım:

16 Ocak 2014 Perşembe

Şanslı Nesil


Annem hep der ki: “Siz çok şanslısınız, biz hiçbir şey görmeden yaşadık.” Bunu derken kastettiği teknolojinin nimetleri. Bizim erken görüp onun geç gördüğü şeyler: TV, elektronik aletler, internet vs. Ama ben annem gibi şanslı olduğumuzu düşünmüyorum. Keşke geceleri mum ışığında otursaydım da zamanın pisliklerini görmeseydim. Neler mesela? Birbirlerini parmaklayan liseli gençler, onların yanında her türlü küfür bilen “erkek fatma”lar, TV programında donunu indiren arsız showman’i alkışlayan insanlar…

9 Ocak 2014 Perşembe

Opeth, Hüsnü ve Müslüm


Geçen sene İsveçli metal grubu Opeth’in sitesini geziyordum. Basçıları Martin Mendez’in biyografisine göz atarken etkilendikleri isimler arasında bizim Hüsnü Şenlendirici ve Taksim Trio’yu gördüm. Hüsnü’nün klarnetine ölür biterim ben de. Alır götürür adamı. Taksim Trio; kanunda Aytaç Doğan, bağlamada İsmail Tunçbilek, klarnette Hüsnü Şenlendirici’den oluşan enstrümental bir proje. Üç virtüöz “Dünya müziği” icra ediyorlar. Birlikte yurtdışı turneleri oluyor. Yurtdışında epey fanları var. Hatta neredeyse Türk fan sayısı kadar yabancı fan sayısı vardır diyebiliriz. Eminim birçok vatandaşımız isimlerini bile duymamıştır. Ama gel gör ki ta İsveç’teki basçı Martin ismini duymakla kalmamış, bir de etkilenmiş, biyografisine koymuş bizim Türk müziği üstatlarını.