9 Ocak 2014 Perşembe

Opeth, Hüsnü ve Müslüm


Geçen sene İsveçli metal grubu Opeth’in sitesini geziyordum. Basçıları Martin Mendez’in biyografisine göz atarken etkilendikleri isimler arasında bizim Hüsnü Şenlendirici ve Taksim Trio’yu gördüm. Hüsnü’nün klarnetine ölür biterim ben de. Alır götürür adamı. Taksim Trio; kanunda Aytaç Doğan, bağlamada İsmail Tunçbilek, klarnette Hüsnü Şenlendirici’den oluşan enstrümental bir proje. Üç virtüöz “Dünya müziği” icra ediyorlar. Birlikte yurtdışı turneleri oluyor. Yurtdışında epey fanları var. Hatta neredeyse Türk fan sayısı kadar yabancı fan sayısı vardır diyebiliriz. Eminim birçok vatandaşımız isimlerini bile duymamıştır. Ama gel gör ki ta İsveç’teki basçı Martin ismini duymakla kalmamış, bir de etkilenmiş, biyografisine koymuş bizim Türk müziği üstatlarını.

Aslında çok şaşırmamak gerek. Çünkü Opeth’in müzik yelpazesi çok geniş. Zaten müzik türü de boşuna “extreme progressive metal” değil. Buradaki ‘extreme’ kelimesini ‘aşmış’ olarak çevirmekte sakınca görmüyorum. Çünkü Opeth’in müziğinde doom, black, death, psychedelic gibi metalin bana göre en baba türlerini görmek mümkün. Hatta hard rock ve jazz/blues esintileri bile var. Bu kadar türü bünyesinde barındırıyor, başarıyla harmanlıyor.

Opeth’in Blackwater Park albümünde yer alan “Bleak” adlı şarkısı vardır. Böyle hafif oynak, oryantal bir melodiye sahiptir. Hani dansöz oynatsan olur bu şarkıda. Düşünsenize: Bir yanda ‘brutal vokal’ (sevmeyenlerin ‘böğürtü’ dedikleri vokal çeşidi), o biçim ‘distortion’, yanda da dansöz kıvırtıyor. Ayrıca Ekşi Sözlük’te bu şarkı hakkındaki entry’lerden dokuzuncusu şöyle:

“saçma gelecek belki ama, rock the nations festivaline gelen grup elemanları bu şarkıyı yazarken ibrahim tatlıses’ten etkilendiklerini söylemişlerdi. hayır sallamıyorum. özellikle davulcularının ibrahim tatlıses’in son albümü “yetiş ya muhammed”i sorması gerçek bir olaydır.”

Bu entry, geyik mi gerçek mi bilmem ama hakikaten şarkının oryantal bir havası var. Bu şarkıda Hüsnü Şenlendirici klarnetiyle Opeth’e eşlik etse çok iyi giderdi.


Gam, keder kimilerine uzun hava çektirirken, kimilerine de brutal vokal yaptırıyor. Ama ortak payda gam, keder. Dünyanın neresinde olursa olsun müziğin beslendiği yer acılar. Tabi ki müzik neşeden sevinçten de beslenir. Ama ben neşeli, eğlenceli çalışmaları sevmem. Müzik dediğin damar olacak, kalbe dokunacak. Hani diyor ya bir şarkıda “acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.” Aynen öyle düşünüyorum.

Metal ile arabesk arasında yakın akrabalık var. Her ikisinde gam, keder üst seviyede; ikisi de depresif, iç karartıcı; ikisini de duyunca kulak tıkayan büyük bir çoğunluk var; ikisinin de fanları sapına kadar fanatik. Farkları ise müzikal alt yapıları. Kim bilir belki de Opeth bu topraklarda büyüse arabeskçi olurdu, Müslüm Baba da İsveç’te olsa metalci.

Kimileri müziği rahatlayıp kafa dinlemek için dinler, kimileri eğlenip kurtlarını dökmek için. Hatta eskiden ruh hastaları iyileşmek için bile musikî dinlemiş, belki hala dinleyenler vardır tedavi amaçlı, bilmiyorum. Kimileri de acılarını kusmak için dinler. Büyük çoğunluğa göre acılarını müzikle kusanlar, ‘kafadan hasta’ olarak nitelendirilirken; bu hastalar açısından, müzikle kıvırtıp neşe saçanlar, ‘hasta’ görünebilir. Herkesin dünyaya bakışı bir değil. Halet-i ruhiyeler farklı. Dünyada; kimi neşeden daha çok hüzün bulur, kimi de hüzünden çok neşe. Ama genelde dünyaya küsmüş garipler azınlıkta kaldığı için aşağılanıp, hor görülüyor.

Metalci ve arabeskçi arkadaşların acı ve nefretlerini anlamayıp, onlara ‘hasta’ diyen büyük çoğunluğa diyeceğim tek şey var: Bu maskeli baloda, tüm çakma pozitif enerjinizle sahte mutluluklar içinde kıvırtmaya devam edin. Ama gariplere bulaşıp onların asabını bozmayın.

(31 Mart 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder