31 Aralık 2019 Salı

2019 günlükleri - 5

Bugüne kadar gördüğüm; çok konuşan, çok bilmişlik taslayan, biz zamanında şunları bunları yaptık diye sürekli anlatan tipler istisnasız "tırt" çıktılar.

--o--

Seneler sonra bir arkadaşla görüşmek garip hisler uyandırıyor. Takıldığın senelere flashback oluyorsun. O zamanki dertler gitmiş yerine başkaları gelmiş, umutlardan desen eser kalmamış. O zamanlar aynı oksijeni solumam dediğin tipler bugün dört bir tarafını sarmış. Tavizlerin bini bir para olmuş. Yüzümüz bile kızarmıyor artık. Bahanemiz hazır: piyasa böyle. Konuşurken kullandığımız bağlaçlar ortak noktamıza işaret ediyor. Seneler ikimizi de Behzat Ç'ye dönüştürmüş.

--o--

Sınıfın birine birbiriyle kardeş İranlı iki öğrenci gelmiş. Çocuklar Türkçe bilmiyor. Biraz İngilizce biliyorlarmış o sayede çat pat anlaştık. "Bunda ne var ki?" diyeceksiniz. Farsça'dan bir sürü kelime almışız, komşuyuz, Ortadoğulu'yuz ama sömürgecilerin diliyle anlaşabiliyoruz. Çoğunuza göre belki trajikomik ama bence trajedi.

--o--

Yandaşlar ve yandaşlara muhalif olanlar olmak üzere 2 farklı grup var. Alayına muhalif olanlara lafım yok onlar konumuz dışında. Bu iki grup görünüşte farklıdır, ilgi alanları da farklıymış gibi gözükür. Ancak konu İngilizce olduğunda hepsi de anasınıfından itibaren çocuklarının, farz olan bu Dünya dilini öğrenmesiyle övünür dururlar. Kimisi bunun için kolejlere tonla para harcar ama sonuç ortadadır.

Aslında farklı ineklerden besleniyor gibi gözükseler de aynı ineğin farklı memelerini emiyorlar. İki taraf da kutsal Dünya vatandaşlığının farklı üniformalı ameleleridir. İdeolojileri de mücadeleleri de üniformadan ibarettir. Biri fötr şapkadan ekmek yer, diğeri deve hörgücünden.

--o--

Endüstriyel gıda
Endüstriyel futbol
Endüstriyel eğitim
Endüstriyel tıp
Endüstriyel hukuk
Endüstriyel sanat
Endüstriyel din
.
.
.

--o--

Okulda 8 saat mesai yapan "başarılı" çocuklardan Tiktok'çu hâkim de çıkar, otçu doktor da. Bir 10 sene sonra ne başarılılar göreceğiz piyasada. Kimi çocuklar sırf organik olduğu için başarısız, kimileri ise genetiğiyle oynanmış olduğu için başarılı.

--o--

Bazı insanlara bakınca yüzlerinde topraktan izler taşıdıklarını görürsün. O kadar yağıştan etkilenmemişler, çamurlaşmamışlar, cıvımamışlar, kupkuru kalabilmişler.

--o--
Arap Birliği, Barış Pınarı Harekatı'na karşı çıktığı için eskiden kalma (en az 100 senelik) bir gelenek olan Araplara sövme sezonu yine açıldı. Eğer baştaki 5-10 satılmışın aldığı kararlar, yaptığı işler yüzünden rahatlıkla ümmete sövebiliyorsanız; Hitler'e bakarak Almanlara, Trump'a bakarak Amerikalılara sövmeniz gerekir. Ama onlara sövemezsiniz.

Size kime sövmeniz öğretildiyse sadece onlara sövebilirsiniz. Filmlerle, şarkılarla Pavlov'un köpeği gibi eğittiler sizi. Hatırlayın, küçükken Rambo 2'yi seyrederken yerli Vietnam halkı yerine işgalci Amerika'yı tutmuştunuz. Euzu Besmele'den önce de "Hepii börtdey tu yuu" demeyi öğrendiniz. Hatta cümleyi okurken Besmele ne kadar da itici gelmiştir, yüzünüz buruşmuştur. Noel Baba affetsin.

Doğal olarak Araplar da geçmişten günümüze başımızda oturan tiplere bakarak bize sövmüştür. Zaten bir asırdır biz sövüşüyoruz, çok kıymetli Rambolarınız da işgal ediyor.

--o--

Her şeyin fazlası zarardır, derler. Merhametin de öyle. Mehmetçik yine geleneği bozmamış, 40 senedir vampir gibi kanımızı emenler teslim olduğu için ekmeğini onlarla paylaşmış, önlerine sıcak aş koymuş, karınlarını doyurmuş. Osmanlı'nın da İspanya'dan sürülen Yahudilere kucak açması sonra sonra dünyanın sonunu hazırlamıştı. İyilikten maraz doğar.

--o--

"UEFA, Türk milli takımı oyuncularının Arnavutluk maçındaki gol sevinci sırasında asker selamı vermelerini soruşturma kararı aldı. Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian, bu akşamki Fransa-Türkiye maçına gitmeyeceğini açıkladı."

Zamanında Jön Türklerin hayranlıktan maymuna döndükleri; ileri gitmek için kanunlarını ithal ettiğiniz Fransa budur işte. Hakla batılı biraz olsun ayırt edebilseydiniz Araplara sövdüğünüz kadar Fransa'ya da söverdiniz. Ama ağalarınız onlara sövmeyi yasakladı değil mi?

Bu ülkede "Frenk Mukallitliği ve Şapka" diye kitap yazan idam edildi. Ne ayak olduğu belirsiz Fransız Pierre Loti'nin ismi de Eyüp'te bir tepeye verildi.

Gelelim selam meselesine. 1000 Türk askeri silahsız sadece selam vererek Paris'te Şanzelize Caddesinde yürüsün, hepsi kaçacak delik arar bu ibnelerin.

--o--

Popçu deyip geçmeyin 90'ların Sibel Alaş'ı bugünün vekillerinden daha dişe dokunur iş yapmış. Koca koca Game of Thrones kitaplarını Türkçe'ye çevirmiş.

--o--

Geç bile kalındı, Microsoft'a o kadar yeşil bayılacağımıza Pardus kullanılsın ama kalkıp da Pardus'a milli işletim sistemi falan demeyin. Linux çekirdeğine Türkçe dil desteği ekleyip logosunu Anadolu Parsı yapmakla milli olunuyorsa evet son derece millidir. Linux'u geliştiren bir Fin diye Finlerle ortak kökümüz olduğu tezinden hareketle milliliğe yürümek de hiç fena olmaz hani. Pardus ne kadar milliyse, "A News" de o kadar millidir.

Okul kantinlerinde hamburger yerine gözleme, lahmacun satılacak denilse çok daha milli bir hareket olurdu. B. King'lere, Donald amcalara, Kentucky tavukçularına gitmediğimiz gün milli olduğumuz gündür.

Kendimizi kandırmadığımız gün milli olduğumuz gündür.

--o--

Eğitim sektörü her gün yeni icat peşinde.

Hukuk sektörünün hapishanelerine bir giren ertesi gün çıkıyor, lunaparktaki dönme dolaplar gibi, liboşlar gibi.

Ama sağlık sektörüne laf yok, yapılan devrimler neticesinde kuyruklar azaldı, ilaçlar daha ucuz, erişilebilir vesaire. Neden? Bu kadar manyaklığa ancak ilaçla, yasal uyuşturucuyla dayanabilirsiniz de ondan.

--o--

Kulluğu çok da önemsiyormuş gibi kul hakkından bahsediyor. Borcuyla değil alacağıyla ilgileniyor.

--o--

Kayıp ülke Atlantis'te din ve devlet işleri birbirinden ayrıymış en azından öyle diyorlarmış. Amma velakin memurlar asaletlerini alırken son model kutsal değerlerin üzerine yemin eder, çocuklar da okula başlar başlamaz bu imanı değerlerle büyütülürmüş. Bu değerlere dil uzatanlar ise anında cezaya çarptırılırmış.

Gel zaman git zaman bu ilerici din sahipleri; gerici diye itip kaktıklarına benzemeye, onları taklit etmeye başlamış. Ne mi olmuş? Çocukları bildiğin secde etmeye başlamış. İşte Atlantis'in okyanusa gömülüşü böyle başlamış.

--o--

Adam ödünç aldığı kitabı 1 ay geçmeden okudu, getirdi. Nadir bulunan insan; sana yarın yeni kitap getireceğim. Sen başkaları gibi kaybetmiyor, okuyor ve emaneti önemsiyorsun.

--o--

Bir arkadaşımın birikmiş biraz parası var ama o parayla ne yapacağını bir türlü bulamadı. Arabayı değiştireyim diyor, 2 senedir ikinci el sitesinden araba bakıyor, galerileri geziyor ama almıyor. Bazen el sıkıştığı oluyor bir bakmışsın caymış. Kaldır şu uygulamayı diyorum, kaldırmıyor. Ben kaldırayım diyorum zor geliyorsa, telefonu sıkıca tutuyor, vermiyor. Kâh arsa bakıyor kâh yazlık. Ciddi ciddi sahipleriyle de görüşüyor. Kararsız ve kafası karışık, aslında arayış içinde. Farklı açılımlar yapmasından korkuyorum. Hayat böyle işte: Fakirler için geçim sıkıntısı, zenginler için can sıkıntısı...

--o--

Çoğu Müslüman gibi ben de bugüne kadar tutucu, gerici, yobaz, sofu vb. diye etiketlendim. Çevren hatta akrabaların da aynı şekilde düşününce insanlardan uzaklaşman kaçınılmaz oluyor. Çok şükür, cahil ve müşrik takımına kendimi sevdirmek için taklalar atmadım. O yüzden bu yanlış etiketlerin hepsi övüncümdür.

--o--

Mabel Matiz'in son albümünün şarkıları ve klipleri başarılı işlerdi. Klipler Anadolu'nun otantik havasını yansıtıyordu: Kına yakan teyzeler, el dokuması halılar, köy düğününde ata binmiş gelin, Nemrut Dağı... Ancak son klibinde kompozisyon birden Polis Akademisi filmindeki Mavi İstiridye Bar'ına bağladı. Zaten sapkınlıklar çaktırmadan sevdiriliyor. Dozajı arttırarak enjekte ediyorlar. Sonra bir bakmışsın çirkinlikler normalleşmiş, "İbnedir ama iyi çocuktur" demeye başlamışsın.

Medya en rezil şeyi en güzel şekilde servis ediyor, reklam sektörü en işe yaramaz malı satmak için uğraşıyor.

--o--

Kurumsal tefeciler arıyor: Maaş hesabınızın olduğu şubeyiz, elektrik su telefon doğalgaz faturalarınız bizde değil, özel bir nedeni var mı, bize bağlasak, diyor. Kibar fakat ısrarcı. Sahte kibarlıklara karşı her zaman olduğum gibi soğuk, tek kelimeyle cevap veriyorum.

- Koskoca tefecisiniz benim faturalara kadar düştünüz mü lan?
- Hayır efendim biz zaten hep düşüktük.

--o--

Kanseri yenmek diye bir tabir var. Gerçekte kimsenin kanseri falan yendiği yoktur, gücü de yetemez. Ama insan işte, az ömrü kısıtlı iradesiyle boynundan büyük işlere kalkışmayı çok sever. Başarıyı kendine verir, başarısızlığı Yukarı'ya.

--o--

Bir filmin, festival filmi olduğunu nasıl anlarsınız? Bu soruya tek kelimeyle "sessizlik" diye cevap veririm. Tamam; rüzgarın sesi, yaprakların hışırtısı, uzun ve sabit planlar, samimi küfürler de var. Ama o sessizlik yok mu o ölüm sessizliği, işte çoğu kişi o sessizliğe tahammül edemediği için bu filmleri sevmiyor. Boş laflardan ve gürültüden rahatsız olmayanlar, sessizlikten ürkerler.

--o--

"İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatı konusundaki sözleri senin hoşuna gider; o, hasımların en yamanı olduğu halde kalbinde olana Allah’ı şahit de tutar. Hâkimiyeti aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ekinleri ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez." (Bakara, 204-205)

Bu ayetin iniş sebebi farklı olsa da son yüzyıla bakacak olursak ahlaksız bilimin ilk önce ekinleri sonra da nesilleri yok etmeye çalıştığı aşikardır. Genetik, tıp, eczacılık, ziraat, gıda vb. hepsi de karanlık güçlerin emrindedir. Bütün bu bozgunculuk ortamında ruhban sınıfı üç maymunu oynarken; bomba, yanlış beslenen nesli oyalamakla meşgul eğitim camiasının elinde patlamaktadır.

--o--

Yerli Malı Haftası 1946'da kutlanmaya başlamış. Önemli bir konu: Yerli malı herkes onu kullanmalı. O günden beri kaç kalem yeni mal ortaya çıktı Allah bilir. Okullarda en çok proje üreten ülkeyiz ama yerli mallarımız o günden beri hiç değişmedi: Patlamış mısır, ceviz içi, elma, portakal, mandalina...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder