28 Ağustos 2019 Çarşamba

2019 günlükleri - 1

Amerikan filmlerinde görürdük ajanları afişe olursa çok da takmazlar, ölüme terkederler hatta kendileri öldürürdü. Şimdi ise sadece bir ajana nasıl değer verildiğini gördük. Oysa biz ne intihar süsü verilerek katledilen Tübitak mühendislerini koruyabildik ne de helikopteri düşürülen Eşref Bitlis Paşa'yı. Değer bilmeyişimiz say say bitmez.

Tarihi boyunca çok az kişiye değer vermek üzerine bina edilmiş bir sistemden de insanlarına değer vermesini bekleyemezsiniz zaten. Böyle sistemlerin bireyleri feda edilmek için sırasını bekleyen piyon gibidirler. Nasıl ki söylendiği üzere dünya üzerindeki servetin yarısına 100 kişi sahip, ülkemizdeki bireylere verilmesi gereken toplam değerin yarısına da 100 kişi sahiptir diyebiliriz.

--o--

Mekanizma, zamanında itip kaktığı kişilere makam mevki vererek bir nevi tazminat ödüyor gibi gözükse de aslında kafasına vurarak dönüştüremediklerini başlarını okşayarak dönüştürmeye çalışıyordu. Daha sonra başarıyla dönüştürülen bu yeniler, geçmişlerini bir anda unutarak gönüllü birer nefer haline geliveriyordu. Dışarıdan bakınca eski mekanizma sahiplerinin arasında sırıtsalar da onlar da nihayetinde birer kuldu. Karşılıklı aynı kadim oyunun köşeleri aşınmış zarlarını atmaya devam ediyorlar, zira düşeş getirenin kazanıp kurtuluşa ereceğine inanıyorlardı.

--o--

Son zamanların moda laflarından ötekileştirmenin kötü bir şey olduğundan bahsedilir. Halbuki "öteki" olabildiğiniz sürece kendinizsinizdir. Başkaları tarafından kabul görmek için "öteki"liğinizden taviz vermeyin.

--o--

Sokağa çıkıp "Dansözlük yapar mısınız?" diye anket yapsanız en az %90 "Hayır" cevabını verecektir. Yine bu aynı çoğunluğun büyük bir kısmının oynayan bir dansöz gördüğünde alkış tutmaktan kendini alamadığını görürsünüz. Yani dansözlüğü yaşatan dansözlerin kendisi değil onların şakşakçılarıdır.

--o--

Geçen gün müslüman olan İrlandalı şarkıcı Sinead O'Connor'ın geçmişine baktığımızda hayatla ciddi sorunları olan huzursuz bir kişilik görüyoruz: Küçükken annesinden şiddet görmüş, Grammy ödülünü reddetmiş, Katolik olmuş ama ardından Katolik kilisesindeki cinsel tacizlere sessiz kalan Papa'nın resmini kameralar önünde yırtmış, 2007'de Theology adında albüm yapmış. Son zamanları ise uyuşturucu bağımlılığı, psikiyatrik sorunlar ve intihar eğilimi içinde geçiyormuş. Ablamız şöhret, para pulla yetinmemiş; sürekli rahatsız ve arayış içinde. Zaten İslâm; bu dünyada huzuru bulmuş, insan ilişkileri çok iyi, girdiği her ortama uyum sağlayabilen, girdiği kabın şeklini alabilen, mutlu mesut kişilerin seçeceği bir şey değildir. İslâm gariplerin yani uyumsuzların, tutunamayanların dinidir.

--o--

Şeytan, insanın kalbine bir Truva atı yerleştirir. Buradan aklını kontrol etmeye başlar; iyiyi kötü, kötüyü iyi gibi gösterir, insan aklında dilediği gibi at koşturur. Yaptığı işleri süslü gösterir. İnsan çok iyi işler (dua, zikir, ibadet...) yaptığını sanır ama aslında hepsi çöpe gidecektir. Bu Truva atının adı şirktir.

--o--

Eskiler reçeteleri değiştirince O da son reçeteyi gönderdi. İstanbul'da güzel yazılıp, Mısır'da güzel okundu. Kimi suyun içine atıp içti, kimi şekere okuyup çocuğuna yedirdi. Arabanın iç dikiz aynasına, evin duvarına asanlar bile oldu. Baştan sona ezberleyenler de çıktı ama reçetenin içinde yazan ilaçları almaya çalışan pek de olmadı.

--o--

Mutlu köleler yetiştirmek için örgün eğitimi icat etmişler, süründürerek yaşatmak için ilaçları...

--o--


Bir müslüman bir açık verse, günah işlese de gülsek eğlensek diye bekleyen kim olabilir? Olsa olsa müşrik ya da münafık olabilir.

--o--


Mafya; şık giyimli, jilet kaydı traşlı, güler yüzlüdür.
Mafya; cumalarını aksatmaz, atalarının da izindedir.
Mafya; iş bitiricidir, işe de yerleştirir, müdür de atar.
Mafya; ağzı iyi laf yapar, insanlar çevresinde pervanedir.
Mafya; vatanseverdir, iç ve dış mihrakların korkulu rüyasıdır.

--o--

Etrafta yumuşak çoksa maçoluk, çıyan çoksa kabalık, ahmak çoksa kibir kaçınılmazdır.

--o--

Metrekareye bilmem kaç kilo yağmur düşünce hayat felç oluyor ama insan tanrıcılık oynamaktan vazgeçmiyor.

--o--

Hangi sınıfta öğrendiğimi hatırlamıyorum bir ismin sonuna -ci -cu eki gelince satmak manasına geldiğini. Örnek verdi öğretmenimiz: Kitapçı, ayakkabıcı, muhallebici... Seneler sonra anladım ki İslamcılar da aynı kategorideymiş. Onun bunun adamı olmadan onu bunu satmadan basit bir Müslüman olarak kalabilmek çoğu insan için en zoruymuş.

--o--

Bu ülkede malûm kurumdan malûm kültür dersine kadar din diye hep çiçek böcek edebiyatı anlatıldı. Aman bize yobaz diyecekler, aman sapık diyecekler, sakın onlar kırılmasın, kimseler incinmesin diyerekten bir çok konu konuşulamadı, konuşanların bileti kesildi, gerçeklerin üstü örtüldü, etliye sütlüye karışılmaz oldu. Ortada kala kala her kesimin hoşuna gidebilecek tribünlere oynayan bir çiçek böcek edebiyatı kaldı. Halbuki aşağıdaki ayete göre Kur'an, inanmayanların sapkınlığını arttırıcı bir özelliğe sahipken Allah yarın huzurunda bize "Siz kimin gerçeğini kimden sakladınız? Neden az bir dünya menfaati karşılığında ayetlerimi sattınız, o kadar taklalar attınız? Kime neyi beğendirmeyi çalıştınız?" diye sorarsa ne cevap vereceğiz?

İsra, 82: "Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır."

--o--

Seçmenler, insana değil kutsadıkları ideolojiye oy verir. Karşı taraftan nefret ettiği eleman, kendi tarafına transfer olduğunda bir anda mübarek oluverir. Günahları sevaplara dönüşür. Tam tersine kendi tarafındaki öbür tarafa geçsin ideolojik cennetlerinden kovulan bir satanist olur. Yani hangi kesimden olursa olsun birçok seçmen profesyonel ikiyüzlüdür. Ancak söz konusu vatan, millet, sakarya ise riya teferruattır değil mi riyakarlar?

--o--

Resmi makamın birine oturan (asker, savcı, öğretmen, müdür...) karşısına kim gelirse eziyor. Çünkü o makama gelene kadar kendisi de ezildiği için ezile ezile ezmeyi öğreniyor. Çocuklukta, yatılı okulda, fakültede, şurada burada hayatı ezilmekle geçiyor. Travma o kadar derin ki asker dışarıda da komutanlık yapmaya, öteki başkasına ağalık yapmaya, bir başkası market kuyruğunda kasiyere ders vermeye kalkıyor. Adeta eziklikleri profesyonel olmalarına izin vermiyor. Şalter işte, dışarıda hep açık.

--o--

Her şey zıddıyla bilinir derler. Etrafımızda bu kadar ahlaksızlık olmasaydı ahlakın önemini bu derece anlayabilir miydik? En azından benim için zor olurdu hatta belki de anlayamazdım bile. İpuçlarını toplayıp bulmacaları çözerek ilerlediğiniz "adventure" tarzında bilgisayar oyunları vardır. Çevremizde dönen kötü ve çirkin işleri de hep bu oyunlardaki ipuçlarına benzetirim. Bu ipuçları her daim bize göz kırparak yapılması ya da yapılmaması gerekeni hatırlatırlar. İpuçları çoğaldıkça oyun kolaylaşıyor gibi gözükse de hem sabrı zorlar hem de "inziva" bonusunu kullanmak gerekebilir. Aksi takdirde oyuncunun da bir ipucuna dönüşmesi kaçınılmazdır. Oyunun en tehlikeli yanı da budur: Kötülüğün normalleşmesi ve sindirilmesi ki Lut kavmi de bundan batmıştır. Herkes ipucuna dönüşünce ortada oynanacak oyun falan kalmamıştır.

--o--

Derdinizi başkasına açtıysanız dalga geçilme riskini de göze almış olmalısınız.

--o--

Avrupa'ya gidip gelen Jön Türkler cümleye hep aynı kelimeyle başlar: Adamlar. Adamlar şöyle yasalara uyuyor, böyle insanlara saygılı, o biçim iş ahlakına sahip, yok efendim yere tükürmüyor, yok trafik kurallarını asla çiğnemiyor... Bu güzel hasletler bizde olmadığı için Avrupa gören masum köylünün ağzı açık kalabiliyor. Halbuki bu özellikleri robotlarda da görebilirsiniz. Robotlar nasıl programlanırsa öyledir. Monotondur, renksizdir.

O adamlarda köyünüzün cahilindeki sıcaklığı, muhabbeti, yardımlaşmayı bulamazsınız. Çalışmaktan o derece makineye bağlamıştır ki her gün dişlilerini yağlamak için su gibi alkol tüketir. Soğuk ve yalnızlaşmıştır. Dışarıdan çok cool gözükse de aslında hisleri körelmiştir. İki kelam laf etmez, serin serin yüzünüze bakar. Birçoğu ısmarlamak nedir bilmez. Alman hesabında herkes kendisi öder. İngiliz dediğin zaten cimrinin önde gidenidir. Hayır hasenat hiç bilmezler anca günah çıkartmak için pedere 3-5 € atarlar.

Kısaca siz bu "Adamlar"ın insanlığına değil robotluğuna hayransınız. Ayrıca bize asla yetişemeyecekleri bir özelliğimiz daha var ki sırf onun için yapay zeka üzerinde çalışıyorlar. O da kaypaklık. Ey Avrupa! Biz kaypaklığın kitabını yazdık kitabını!

--o--

Sağlık, eğitim, ekonomi bir yana hukukta bir asır öncesini arıyoruz. Adalet mekanizması o kadar hızlıydı ki bugün 4.5G olmasına rağmen o işleyişi yakalayamıyoruz. Mesela İstiklal mahkemelerinde bugünkü gibi süründürmece yoktu bileti şipşak kesip yolcu ediyorlardı. Söz konusu istikbal ve terakki ise hata payı zaten mümkün değildi.

--o--

Her şey; iyi niyetlerle, minik üyeliklerle, şirin yalakalıklarla başladı. Mahalleden başlayıp kademe kademe üstlere yayılan masonik bir ayine dönüştü.

İşler kötüye gittiğinde parmaklar suçlu olarak hep ayinin tepesindekine işaret etti. Oysa tapınağı inşa eden müritlerin saf, sevgi dolu tuğlalarıydı. Kişileri de yüceltip ayinin başına oturtanlar müritlerden başkası değildi.

Herkes kendi tuğlasını söküp çıkarsa tapınak yerle bir olurdu olmasına ama tuğlalar o kadar birbirine girmişti ki kimin oldukları ayırt edilemiyordu. Müritler kendi tuğlalarını tanıyamaz hâle gelmişlerdi.

--o--

Hacı emmi paylaşmış: Hristiyan terörünü lanetliyoruz! Aynı emmi, pavyoncu ama vatansever bir adaya oy verecek. Hristiyan teröristler seni görünce kaçacak delik arıyor be emmi.

Kokoş teyze paylaşmış: Erkek terörünü lanetliyoruz! Aynı teyze, maganda ve küfürbaz ama ilerici bir kadın adaya oy verecek. Erkek personeli o kadın başkanı görünce kaçacak delik arıyor be teyze.

Sandık salonundan çıkarken aynı duada birleşecekler: Vatana, millete ve şehrimize hayırlı uğurlu olsun!

--o--

40 yaşına gelmiş birinin dini yükümlülüklerini yerine getirmemesi için hiçbir bahanesinin kalmaması gerekir. O yaşa kadar dünyadan nefret etmek için bir sürü hayal kırıklığı yaşamış olmalıdır ne bileyim kazık yemiştir, hakkı yenmiştir. Hangi işte çalışıyorsa çalışsın zaten tekdüze bir hal almıştır. Öte yandan haftalar, aylar, mevsimler zaten su gibi geçiyordur. Bazı yakınlar kaybedilmiş, hastalıklar göz kırpmaya başlamıştır. 20 yaşındaki dinçlik zaten gitmiştir.

İnsan bütün bunları (hatta fazlasını) görüp 3-5 şeyden kaçınıp, 3-5 şeyi de yapmıyorsa ya inançsızdır ya da profesyonel salağa yatıcıdır. Bu dünyadaki oyuncaklarıyla mutlu olan, yetinen, hırsla onlara bağlanan ve sonsuzluğu arzulamayan ruhlara istediğiniz kadar bağırın duyuramazsınız.

--o--

200 sene önce tefeci denen adamları süslemişler, kravat takmışlar bankacılık doğmuş. Borçlandırıp paradan para kazanmaya devam ediyorlar. Aynı şekilde 200 sene önceki mafya da kurumsallaşınca sigortacılık doğmuş. Periyodik haraç toplayıp sizi korumaya devam ediyorlar.

Bir de 100 sene önceki aşiret reislerine, toprak ağalarına kravat takmışlar adına vekil demişler.

Kravat, İblis'in en sevdiği aksesuardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder